1934 yılında Erzurum’da doğdu. Ankara Atatürk Lisesi’ni bitirdikten sonra 1953-1957 yılları arasında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde eğitimine devam etti. Bu Fakültenin Mali Şube kısmından mezun olduktan sonra 1958-1959 yılları arasında bir yıllık bir bursla London School of Economics’de akademik çalışmalarda bulundu. Yurda dönüşünü takiben Ocak-Nisan 1960 arasındaki dönemde Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) tarafından düzenlenen “Organizasyon ve Metot” kurusunu bitirdi ve aynı yıl bu kurumda çalışmaya başlamıştır.
Sayın Köksal TODAİE’de bulunduğu beş yıllık süre boyunca aynı zamanda Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde iktisat alanında yaptığı doktorasını tamamladı.
Erhan Köksal, doktora derecesini aldığı 1965 yılında ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak göreve başladı. 1981 yılında “Az Gelişmiş Ülkelerde Demokratik Rejim Uygulaması” başlıklı tezi ile doçent ünvanı almaya hak kazanan Köksal, emekli olduğu 1997 yılına kadar Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde öğretim üyesi ve bölüm başkanı olarak görev yapmıştır.
Sevgili Erhan çok sevdiğim arkadaşım, akıl hocam, zor zamanlarda kurtarıcım olmuştur. İyilik dolu kalbi, dürüstlüğü, yardımseverliği, adalet duygusu, daima haklının yanında duruşu, onun en değerli vasıflarıydı. Ona güvenir, düşüncelerine daima çok değer verirdim. Verdiği kararlar doğrultusunda gözüm kapalı ilerleyebilirdim. Hepimizin çok sevdiği, saydığı, takdir ettiği bir hoca, bir meslektaştı. Sesi çok güzeldi. Fikret Görün ile muhteşem klasik Türk müziği konserlerine doyum olmazdı. Yıl 1978… Boykot sırası… Kayıt yaptırmama kararı… Kayıt olan bir çocuk İİBF arka yolu girişinde 10 kişi tarafından dövülüyor. Ben arabadan inip mani olmaya çalışıyorum. O sırada bir Renault araba yaklaşıyor ve Erhan hızır gibi yetişiyor. Hatırlamak istemediğim anılarımdan biri… Bazı yaz tatillerini ailecek beraber geçirdik. Çok iyi anlaşırdık; gerek beyler, gerek çocuklar, gerekse sevgili Ülker Hanım ve ben. Erdek, Akaltun Motel’deki tatilimiz çok hoştu. Tuncer Bulutay ve eşi Emine de vardı. Voleybol maçları, çocukların kukla gösterileri hala belleğimde. Bir bayram tatilinde iki araba Erdek tarafına doğru yola çıktık. Nasılsa kalacak bir yer buluruz diye düşündük. Yanılmışız, her yer dolu. Narlı Köyü’nde bir çöpçünün gecekondusunun bir bölümünü kiraya verdiğini söylediler. Üç oda. Birinde çocuklar, birinde biz, birinde Erhan ve Ülker hanım kalıyor. Su yok. Bahçede tulumbadan çekiyoruz. Tuvalet dışarıda, ahırın yanı başında. Televizyon yok. Bir akşam, 1976 Montreal Yaz Olimpiyatlarını seyretmek için Engin ve Erhan 2 kilometre uzaklıktaki kahveye gitmişti. Gece yarısı karanlık yollarda dönüşlerinde mahallenin köpeklerinin saldırısına uğramış, kendilerini zor kurtarmışlardı. Bir hayli dalga geçmiştik onlarla... Orada geçirdiğimiz bir haftayı hiç unutamam… Harikaydı... Ev sahibimiz, “gelecek yıl gelirseniz size bir ‘tuş dalga motoru’ yaptırırım” demişti. O duş gerçekten çok gerekliydi. Kasamız Ülker Hanımdı. Bittikçe takviye edilirdi. Her gün öğleden sonra deniz kenarındaki kahveye inerdik. Balıkçıların tuttuğu kolyozlardan satın alır, Ülker Hanımla ben paçaları sıvar, onları denizde temizler, torbaya doldururduk. Çay eşliğinde simitlerimiz bitince eve dönerdik. Erhan’ın büyük bir beceri ile yaktığı mangalda, balıklarımızı Engin pişirirdi. Tadı hala damağımdadır. Erhan’ın kalbimizde daima ayrı bir yeri olmuştur. Onu özlüyoruz...
Erhan Köksal’ın güzel yüzü, gülen gözleri artık yalnız fotoğraflarda ve hâfızalarımızda yaşıyor. Bu büyük dostu ve biz yakın arkadaşları arasındaki deyişle "Müdür Bey"imizi, bu kanatsız melek-insanımızı bir Ağustos gününde (11.08.2015) kaybettik. ODTÜ İdarî ve İktisadî Bilimler Fakültesi’nin yükünü ve onurunu, kuruluş yıllarından itibaren on yıllarca, gık demeden taşıyan ve koruyan bu muhteşem ve peygamber mertebesinde dürüst ve güvenilir kişiliği, o günden beri sürekli özlüyoruz. Mülkiye’deki öğrencilik yıllarından itibaren tanıdığım bu nâzik, ince ruhlu, karıncaezmez, serinkanlı ama güler yüzlü, fedakâr dostla, çeşitli nedenlerle uzak kalıp görüşemesek bile, ilk karşılaşmamızda, ahbaplığımıza, tartıştığımız konulara, sanki araya hiç zaman girmemiş gibi aynen devam ederdik. Üniversite’nin çalkantılı dönemlerinde onun serinkanlı tutumu, sağduyulu ve makûl önerileri tartışmalarımıza yön vermede çok yardımcı olurdu. Diğer yandan, sevgili Erhan rint bir arkadaşımızdı: güzel sesli, neşeli, nüktedan, usûl erkân bilerek şarkı söyleyen, asla üşümeyen, odasında yaz-kış açık pencereyle çalışan. Öğle saatlerinde evlerimizden getirdiğimiz nevâleyi yedikten sonra yerleşke çevresinde yaptığımız uzun yürüyüşleri, “ülkeyi ve dünyayı kurtarma” sohbetlerini o kadar özlüyorum ki…
17.03.2021
Nur Keyder
Sevgili Erhan çok sevdiğim arkadaşım, akıl hocam, zor zamanlarda kurtarıcım olmuştur. İyilik dolu kalbi, dürüstlüğü, yardımseverliği, adalet duygusu, daima haklının yanında duruşu, onun en değerli vasıflarıydı. Ona güvenir, düşüncelerine daima çok değer verirdim. Verdiği kararlar doğrultusunda gözüm kapalı ilerleyebilirdim. Hepimizin çok sevdiği, saydığı, takdir ettiği bir hoca, bir meslektaştı. Sesi çok güzeldi. Fikret Görün ile muhteşem klasik Türk müziği konserlerine doyum olmazdı. Yıl 1978… Boykot sırası… Kayıt yaptırmama kararı… Kayıt olan bir çocuk İİBF arka yolu girişinde 10 kişi tarafından dövülüyor. Ben arabadan inip mani olmaya çalışıyorum. O sırada bir Renault araba yaklaşıyor ve Erhan hızır gibi yetişiyor. Hatırlamak istemediğim anılarımdan biri… Bazı yaz tatillerini ailecek beraber geçirdik. Çok iyi anlaşırdık; gerek beyler, gerek çocuklar, gerekse sevgili Ülker Hanım ve ben. Erdek, Akaltun Motel’deki tatilimiz çok hoştu. Tuncer Bulutay ve eşi Emine de vardı. Voleybol maçları, çocukların kukla gösterileri hala belleğimde. Bir bayram tatilinde iki araba Erdek tarafına doğru yola çıktık. Nasılsa kalacak bir yer buluruz diye düşündük. Yanılmışız, her yer dolu. Narlı Köyü’nde bir çöpçünün gecekondusunun bir bölümünü kiraya verdiğini söylediler. Üç oda. Birinde çocuklar, birinde biz, birinde Erhan ve Ülker hanım kalıyor. Su yok. Bahçede tulumbadan çekiyoruz. Tuvalet dışarıda, ahırın yanı başında. Televizyon yok. Bir akşam, 1976 Montreal Yaz Olimpiyatlarını seyretmek için Engin ve Erhan 2 kilometre uzaklıktaki kahveye gitmişti. Gece yarısı karanlık yollarda dönüşlerinde mahallenin köpeklerinin saldırısına uğramış, kendilerini zor kurtarmışlardı. Bir hayli dalga geçmiştik onlarla... Orada geçirdiğimiz bir haftayı hiç unutamam… Harikaydı... Ev sahibimiz, “gelecek yıl gelirseniz size bir ‘tuş dalga motoru’ yaptırırım” demişti. O duş gerçekten çok gerekliydi. Kasamız Ülker Hanımdı. Bittikçe takviye edilirdi. Her gün öğleden sonra deniz kenarındaki kahveye inerdik. Balıkçıların tuttuğu kolyozlardan satın alır, Ülker Hanımla ben paçaları sıvar, onları denizde temizler, torbaya doldururduk. Çay eşliğinde simitlerimiz bitince eve dönerdik. Erhan’ın büyük bir beceri ile yaktığı mangalda, balıklarımızı Engin pişirirdi. Tadı hala damağımdadır. Erhan’ın kalbimizde daima ayrı bir yeri olmuştur. Onu özlüyoruz...
17.03.2021
Fikret Görün
Erhan Köksal’ın güzel yüzü, gülen gözleri artık yalnız fotoğraflarda ve hâfızalarımızda yaşıyor. Bu büyük dostu ve biz yakın arkadaşları arasındaki deyişle "Müdür Bey"imizi, bu kanatsız melek-insanımızı bir Ağustos gününde (11.08.2015) kaybettik. ODTÜ İdarî ve İktisadî Bilimler Fakültesi’nin yükünü ve onurunu, kuruluş yıllarından itibaren on yıllarca, gık demeden taşıyan ve koruyan bu muhteşem ve peygamber mertebesinde dürüst ve güvenilir kişiliği, o günden beri sürekli özlüyoruz. Mülkiye’deki öğrencilik yıllarından itibaren tanıdığım bu nâzik, ince ruhlu, karıncaezmez, serinkanlı ama güler yüzlü, fedakâr dostla, çeşitli nedenlerle uzak kalıp görüşemesek bile, ilk karşılaşmamızda, ahbaplığımıza, tartıştığımız konulara, sanki araya hiç zaman girmemiş gibi aynen devam ederdik. Üniversite’nin çalkantılı dönemlerinde onun serinkanlı tutumu, sağduyulu ve makûl önerileri tartışmalarımıza yön vermede çok yardımcı olurdu. Diğer yandan, sevgili Erhan rint bir arkadaşımızdı: güzel sesli, neşeli, nüktedan, usûl erkân bilerek şarkı söyleyen, asla üşümeyen, odasında yaz-kış açık pencereyle çalışan. Öğle saatlerinde evlerimizden getirdiğimiz nevâleyi yedikten sonra yerleşke çevresinde yaptığımız uzun yürüyüşleri, “ülkeyi ve dünyayı kurtarma” sohbetlerini o kadar özlüyorum ki…